DERİNCE’NİN MARKO PAŞA’SI KİM?

“Git derdini Marko Paşa’ya anlat” sözünü pek çok kişinin duyduğu kanaatindeyim.

Bu söz hakkında daha önceki okuduklarımla birlikte, internette kısa bir araştırma daha yapmak ve edindiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.

Marko Paşa, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz döneminde hekimbaşı olarak görev yapmıştır.

Aslen Rum (Yunan) asıllı olup Osmanlı Askeri Tıp Okulunu bitirip hekimliğe başlamış ve kısa sürede Tuğgeneral seviyesinde paşa rütbesine terfi etmiştir.

II. Abdülhamit Dönemi’nde Ayan Meclisi üyesi seçilen Marko Paşa, bugünkü adı Türkiye Kızılay Derneği’nin ( o zamanki adı Hilal-i Ahmer Cemiyeti) kurucuları arasında yer alır.

Marko Paşa, çok sabırlı bir hekimdi. Hastalarını sabırla dinler, onlar sadece ilaçla tedavi etmekle yetinmez,  aynı zamanda hastalarına manevi huzur ve rahatlık vermeye çalışırdı.

Sabırla dinleme özelliğinden olsa gerek, Ayan Meclisi Üyesi seçilince, halkın şikayetlerini dinleme görevi de ona verilmişti.

Şikayetler özellikle ağır ve hantal işleyen bürokrasi üzerinde yoğunlaşıyordu.

Şikayete gelenler, Marko Paşa’ya şikayetleri uzun uzun anlatırlar, O da sabırla dinlerdi.

Arada bir de “vah vah”, “yazıık” gibi karşıdakini dinlediğini belirten ifadeler de sergilerdi.

Ancak, halkın şikayetleri bir türlü çözülmez, sadece Marko Paşa’ya anlatıp rahatladıklarıyla kalırlardı.

Hatta çoğu zaman, Marko Paşa; “tamam anlaşıldı, Ne?” gibi bir ifade ile baktığından, şikayete gelenler, şikayetlerini yeniden en başından anlatırlarmış.

Bu her seferinde böyle olunca, halk bir kez anlatır iki kez anlatır üç kez anlatır ama yine aynı ifadeyle karşılaşınca sinirlenir çekip giderlermiş.

Ancak Ayan Meclisi Üyesi olarak; şikayetleri dinlemekle görevlendirildiğinden,  “git derdini Marko Paşa’ya anlat” sözü yaygın hale gelmiş.

Tabii dertler Marko Paşa’ya anlatılıyor ama hiçbiri çözülmüyormuş.Bu söz daha sonra çözülmeyen, yıllarca devam eden ve her ilgilinin dinleyip de sonra aynı sorunu devam ettirmesinden dolayı olumsuz şekliyle “git derdini Marko Paşa’ya anlat” şekline dönüşmüş.

Günümüze gelecek olursak; Derince’ye ilk defa 2000 yılında geldim ve 2001 den beri Derince’de yaşıyorum.Derince’nin ve Derinceli’nin yaşamış olduğu sorunlar yıllardır anlatılır.

Katıldığım çeşitli siyasi toplantılarda da bu sorunlar dile getirilir.Dernek ziyaretlerinde, mahalle ziyaretlerinde, seçim öncesinde seçim sonrasında vatandaşların görüşleri alınır.

Hatta Derince Meclisi olarak adlandırılması gereken ve Derince’de yaşayan herkesin katılım gösterip özgürce fikir beyan etmesi gereken Derince Kent Konseyi’nde dahi pekçok sorun dile getirilir.

Ancak bu sorunlar kolay kolay çözülmez. Çözüm diye yapılmaya çalışılan şeylerde de ilgili kişilerin fikri dikkate alınmaz.

Milleti sabırla dinlerler. Hatta “vah, vah”, “biz bunu böyle bilmiyorduk”, “sorumluları hemen sorgularız”, “biz sizler için burdayız” deseler de sorunlar bir türlü çözülmez.

Yollar yapılır ama vatandaş şikayetleri bitmez.Kaldırımlar yapılır ama vatandaşın derdi çözülmez.

Otopark yapılır ama park sorunu çözülmez.

Hatta her yapılan ve çözüm gibi görünen faaliyetler yeni sorunlar ortaya çıkarır.

Vatandaş şikayetçidir ama derdini kime anlatacağını bilemez, haliyle ya kendi kendine söylenir, ya da birbirine dert yanar.İşte bu olaylara sıklıkla rastlayınca Marko Paşa hikayesi aklıma geldi.

Acaba Derince’nin Marko Paşa’sı kim?

Derince’li derdini ona anlatsa da rahatlasa.

Çözüm bulamasa bile manevi açıdan bizleri huzura erdirse.

Her yazımızda hak ve adalet arama üzerinde durduk. Ama çoğu zaman öyle bir duruma geliyoruz ki, hak aramalarımız da sonuç vermiyor.

Bir masadaki diğerine buyuruyor, o masadaki de başka masadakine…

En sonunda da sistem çalışmıyor, başka zaman gelin diyerek çözüm buluyorlar.

Bari Marko Paşa olsa da derdimizi ona anlatsak.

Ya bir Marko Paşa bulup dertlenip sorunlarımızı unutacağız,Ya da her zaman ki gibi “herkes için hukuk herkes için adalet” diyerek hak ve adalet aramaya devam edeceğiz.

Bir cevap yazın

Back to Top

DERİNCE’NİN MARKO PAŞA’SI KİM?

by yonetici time to read: 3 min
0