Devlet Nasıl Yönetilmeli?

“Hey gidi dünya hey. İstanbul’u suya kavuşturan Sinan susuz evde vefat ediyor.”

Bu hafta yine tarihe yolculuk yaparak tarihten dersler çıkarmaya çalışacağız.

İstanbul devamlı bir su problemi içerisindedir. İstanbul’un o günkü nüfusu çoğalınca Kanuni Sultan Süleyman, Sinan’ı çağırır ve İstanbul’un su sorununu çözmesini ister.

Mimarbaşı Sinan, İstanbul’un çevresini gezer dolaşır, gerekli inceleme ve araştırmalarını yapar.

Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul’un dışındaki suları Kağıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul’a getirir ve şehrin belli meydanlarında  çeşmeler yaparak suyu akıtır.

Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.

O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemezler ve ilk defa İstanbul’da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyarlar.

Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkanr, der ki:

“İstanbul meydanlarındaki çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır.”

Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni.O da özel olarak Sinan’a iletilir.

Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan’ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.

Mimar Sinan yaşlanır, itibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu dünyadan göçmüşlerdir.

Kanuni vefat etmiştir, yerine başka padişahlar geçmiştir. Ve Sinan 99 yaşına gelmiştir.

Bir gün Sinan’ın kapısına birisi gelip dayanır. “Sizi divana çağırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız” der.

Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde, bastonuna dayana dayana Saraya gider. Orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası.

Sinan’a şöyle derler: “Sinan Ağa, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın’ diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış.”

“Evet,” der, “Cihan Padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. İstanbul’a yaptığım, su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade etmişti de almıştım.”

“O zaman şu müsaadenizi, fermanı görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin.”

Sinan’ın cevabı şu: “Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor.”

Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur: “Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın.” Oradan başkaları cevap verir: “Bu Âl-i Osman’a hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan’a da bu ayrıcalık tanınmasın.”

Divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur: “Sinan gibi diğer hizmet edenlerin de evine su bağlanamayacağına göre, Sinan’a verilen su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandığı su fermansız kullandığı için bir cezaya mucip olmamalıdır.”

Ve bu karardan sonra Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir değil. Çünkü Sinan hizmetini Allah için yapmıştır. Kendisine bir ayrıcalık tanınsın, özel bir mükafat verilsin diye değil.

Ve Sinan 100 yaşına girerken hastalanır yatağa düşer.Vefat sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor.

İstanbul’a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder. Vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdiği cevap enteresandır:

“Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükafatını da ahirette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz.”

Bu olayın bizlere verdiği pek çok mesaj vardır.

Derler ya: “adama (insana) dayanma ölür, duvara dayanma yıkılır”

Devlet işlerinin; yazılı, şeffaf, denetlenebilir ve her zaman ispatlanabilir şekilde yapılması gerekir.

Eğer ikili ilişkilerle, ahbap-çavuş ve tanıdık vasıtasıyla sorunlarınızı çözerseniz, bu sonuçlar kalıcı olmaz.

Bir yetkili size izin verirken, bir başka yetkili de bu izni geçersiz sayabilir.Gün gelir, ölüm döşeğinde susuz kalırsınız.

“Gemisini yüzdüren kaptan”, diyerek bencillik yaptığımızda, bugün ahbap-çavuş ilişkisiyle sorunlarınızı çözmeye çalıştığımızda başkalarının haklarını da gasp ettiğimizi unutmayalım.

Bunun için her zaman ve her yerde “Herkes İçin Hukuk, Herkes İçin Adalet” sözünü hatırlamalıyız.

Devlet yönetiminin, hukuka uygun, herkese adaletli davranan, şeffaf, denetlenebilir, vatandaşına hesap vermekten kaçınmayan, katılımcı, sadece seçimden seçime değil, vatandaşın görüşünü her zaman değerlendiren ve önem veren bir yapıya kavuşmasını talep etmeliyiz.

Gelip-geçici kişilere değil, hiç kaybolmayan değerlere dayanalım.

Adalet, vicdan, hak ve hukuktan vazgeçmeyelim. Hepinize sağlıklı ve huzurlu bir hafta diliyorum.

Bir cevap yazın

Back to Top

Devlet Nasıl Yönetilmeli?

by yonetici time to read: 4 min
0